Bilmek
insanoğlunun tarih boyunca en çok ihtiyaç duyduğu şeydir. İnsanoğlunu için
benliğinin anlamı çözmesi gereken ilk sorudur. Bu yüzden sorar ben kimim ve
nereden geldim? Neyim sorusu ilginç bir şekilde ( aynı zamanda kronolojik)
daima ne olacağım sorusundan önce gelmiştir. Kısacası insanın kendi varlığını
tanımlamak gibi bir gerekliliği daha doğrusu hayatına devam edebilmek için bir
önkoşulu vardır. Kişi ancak ve ancak bu temel ihtiyacını karşıladıktan sonra
pratik ihtiyaçlarına yönelebilir.
En
temel soruyu cevaplandırıp pratik ihtiyaçlara dönme aşamasında ise nerde bir
ihtiyaç varsa orada yatırım imkanı vardır ilkesini şiar edinmişcesine şamanlar
ortaya çıkar. Şamanlar insanların Tanrı yahur Tanrılarla iletişime geçmesinde
arabuluculuk yapan kişilerdir. Bu kişiler en temel soruya kendilerince cevaplar
bulmuş muhtemelen gerek ruhsal zekaları gerekse İQ ları diğer insanlardan daha
yüksek ruhsal önderlerdir. Zira her isteyen şaman olamaz, şaman olabilmek için
belli başlı bir şaman ailesinin ferdi olmak gerekir. Ancak ve ancak o ailenin
geçmiş jenerosyonunun ruhlarından birisi yeni jenerasyondan birine musallat
olursa o kişi şaman olabilir. Eğer bu kişi kendisine musallat olan olan ruha
rağmen şaman olmayı kabul etmezse deşirir.
Aslına
bakılırsa şaman vasıflarını üstün zeka olmaktan ziyade bir nesilden nesile
geçen bir tür hastalık sahibi olmak olarak da niteleyebiliriz. Lakin şurası bir
gerçektir ki şamanlar sıradan insanlar değildir. Her şeyden önce onlar ister
hastalıklarından olsun isterse de üstün zekalarından. En temel soruyu
cevaplandırabilme yetilerine sahiptirler.
Bu da onları ayrıcalıklı bir konuma getirir. Düşünün ki bu devirde
bir bakanla, millet vekiliyle hatta orta
düzeyde bir bürokratla görüşme ayarlayan bir aracıya dahi nasıl itibar
gösteriliyor. Bu insanların görevi sırdan insanlar ile tanrı arasında irtibat kurmaktı.[1]
Şamanın
tanrıyla irtibat kurma görevinin yanında tedavi edici bir nevi doktor olmak
gibi daha pratik bir işlevi daha vardı. Yusuf Has Hacipip’in Kutatgu Bilig adlı eserinde Şamanların
doktorluk yönü şu şekilde geçer: : "Kerek tut otaçi, kerek kam, öligligke
her giz asig kilmaz em. (Gerek hekim tut, gerekse kam, eceli gelene ilaç fayda
etmez.). Şamanlar bu tedavi sürecinde şifalı bitkilerin yanında ayin havasında
bir Takım danslar ve sesli performanslar sergiliyordu.
Söz
konusu olan insanların pratik ihtiyaçlarını gidermek ise bu ihtiyaçlar yere ve
zamana göre farklılıklar göstereceğinden. Şaman anlatılarında ki sorunları
çözme ve ihtiyacı karşılama biçimleri de değişecektir. Çeşitli anlatıların
içinde ki bazı öğelerin zamanla silinmesi dönemin şartlarına göre başka
öğelerin eklenmesi de tamda bu yüzdendir. Bunun için çok eskilere gitmeye gerek
yok İslamiyet etkisindeki gerek Türk gerekse Arap edebiyatında kaleyi
fethetmeye çalışan Müslüman askerlerinden birine aşık olan kale komutanının
kızı motifi vardır. Pratikte savaşlar için daha fazla asker toplama ihtiyacı
anlatılara böyle bir motif girmesini sağlamıştır. Şüphesiz bu motif çok sayıda
kara yağız delikanlıyı savaşmak eylemi için daha istekli hale getirmiştir.
Anlatılardaki
bu motifsel farklılık yalnızca zaman düzleminde olmamış. Mekan düzeyinde de gerçekleşmiştir.
Örneğin, Kira Van Deusen “Storytelling as a Shamanic Art: The Udeghe People of
the Amur Region” adlı makalesinde aynı
anlatının Kanada’da farlı Sibirya’da daha farklı bir şekle büründüğünden
bahseder. Buradaki temel kıstas toplumun yaşadığı coğrafyadan ve kültürel
arkaplanından yola çıkarak o toplumun ihtiyaçlarıdır. Bu farklılığın biz Sovyet
Rusya’da bizzat bölgedeki yetkin ideolojiden kaynaklandığını görürüz. Zamansal
ve mekansal farklılıkların yanı sıra Şaman’ın hitap ettiği topluluğun niteliği
de Deusen’e göre çok önemli bir kıstastır.
[1] İki kişi arasında irtibat kurulmasını
sağlayan kişiye bu irtibatın getirdiği prestij o kadar büyüktür ki günümüzde
marka algısı oluşturmak için milyon dolarlar harcayan bir firma “connecting
people” sloganını kullanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder