10 Ocak 2012 Salı

ESKİ TÜRKLERDE ŞAMANIN İŞLEVİ


Bilmek insanoğlunun tarih boyunca en çok ihtiyaç duyduğu şeydir. İnsanoğlunu için benliğinin anlamı çözmesi gereken ilk sorudur. Bu yüzden sorar ben kimim ve nereden geldim? Neyim sorusu ilginç bir şekilde ( aynı zamanda kronolojik) daima ne olacağım sorusundan önce gelmiştir. Kısacası insanın kendi varlığını tanımlamak gibi bir gerekliliği daha doğrusu hayatına devam edebilmek için bir önkoşulu vardır. Kişi ancak ve ancak bu temel ihtiyacını karşıladıktan sonra pratik ihtiyaçlarına yönelebilir.
En temel soruyu cevaplandırıp pratik ihtiyaçlara dönme aşamasında ise nerde bir ihtiyaç varsa orada yatırım imkanı vardır ilkesini şiar edinmişcesine şamanlar ortaya çıkar. Şamanlar insanların Tanrı yahur Tanrılarla iletişime geçmesinde arabuluculuk yapan kişilerdir. Bu kişiler en temel soruya kendilerince cevaplar bulmuş muhtemelen gerek ruhsal zekaları gerekse İQ ları diğer insanlardan daha yüksek ruhsal önderlerdir. Zira her isteyen şaman olamaz, şaman olabilmek için belli başlı bir şaman ailesinin ferdi olmak gerekir. Ancak ve ancak o ailenin geçmiş jenerosyonunun ruhlarından birisi yeni jenerasyondan birine musallat olursa o kişi şaman olabilir. Eğer bu kişi kendisine musallat olan olan ruha rağmen şaman olmayı kabul etmezse deşirir.
Aslına bakılırsa şaman vasıflarını üstün zeka olmaktan ziyade bir nesilden nesile geçen bir tür hastalık sahibi olmak olarak da niteleyebiliriz. Lakin şurası bir gerçektir ki şamanlar sıradan insanlar değildir. Her şeyden önce onlar ister hastalıklarından olsun isterse de üstün zekalarından. En temel soruyu cevaplandırabilme yetilerine sahiptirler.  Bu da onları ayrıcalıklı bir konuma getirir. Düşünün ki bu devirde bir  bakanla, millet vekiliyle hatta orta düzeyde bir bürokratla görüşme ayarlayan bir aracıya dahi nasıl itibar gösteriliyor. Bu insanların görevi sırdan insanlar ile tanrı  arasında irtibat kurmaktı.[1]
Şamanın tanrıyla irtibat kurma görevinin yanında tedavi edici bir nevi doktor olmak gibi daha pratik bir işlevi daha vardı. Yusuf Has Hacipip’in  Kutatgu Bilig adlı eserinde Şamanların doktorluk yönü şu şekilde geçer: : "Kerek tut otaçi, kerek kam, öligligke her giz asig kilmaz em. (Gerek hekim tut, gerekse kam, eceli gelene ilaç fayda etmez.). Şamanlar bu tedavi sürecinde şifalı bitkilerin yanında ayin havasında bir Takım danslar ve sesli performanslar sergiliyordu.
Söz konusu olan insanların pratik ihtiyaçlarını gidermek ise bu ihtiyaçlar yere ve zamana göre farklılıklar göstereceğinden. Şaman anlatılarında ki sorunları çözme ve ihtiyacı karşılama biçimleri de değişecektir. Çeşitli anlatıların içinde ki bazı öğelerin zamanla silinmesi dönemin şartlarına göre başka öğelerin eklenmesi de tamda bu yüzdendir. Bunun için çok eskilere gitmeye gerek yok İslamiyet etkisindeki gerek Türk gerekse Arap edebiyatında kaleyi fethetmeye çalışan Müslüman askerlerinden birine aşık olan kale komutanının kızı motifi vardır. Pratikte savaşlar için daha fazla asker toplama ihtiyacı anlatılara böyle bir motif girmesini sağlamıştır. Şüphesiz bu motif çok sayıda kara yağız delikanlıyı savaşmak eylemi için daha istekli hale getirmiştir.
Anlatılardaki bu motifsel farklılık yalnızca zaman düzleminde olmamış. Mekan düzeyinde de gerçekleşmiştir. Örneğin, Kira Van Deusen “Storytelling as a Shamanic Art: The Udeghe People of the Amur Region” adlı makalesinde  aynı anlatının Kanada’da farlı Sibirya’da daha farklı bir şekle büründüğünden bahseder. Buradaki temel kıstas toplumun yaşadığı coğrafyadan ve kültürel arkaplanından yola çıkarak o toplumun ihtiyaçlarıdır. Bu farklılığın biz Sovyet Rusya’da bizzat bölgedeki yetkin ideolojiden kaynaklandığını görürüz. Zamansal ve mekansal farklılıkların yanı sıra Şaman’ın hitap ettiği topluluğun niteliği de Deusen’e göre çok önemli bir kıstastır.


[1]  İki kişi arasında irtibat kurulmasını sağlayan kişiye bu irtibatın getirdiği prestij o kadar büyüktür ki günümüzde marka algısı oluşturmak için milyon dolarlar harcayan bir firma “connecting people” sloganını kullanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder